Ana içeriğe atla

Eksik Bir Şey Mi Var?

 "Eksik bir şey mi var hayatımda

Gözlerim neden sık sık dalıyor

Eksik bir şey mi var hayatımda

Gökyüzü bazen ciğerime doluyor


Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam

Atsan atılmaz, satsan satamam

Eksik bir şey mi var, anlayamam

Bak çayım sigaram, her şeyim tamam


Kalksam duraktan dolmuş gibi

Arka koltukta unutulmuş gibi

Terliklerimle, gelsem sana

Sonunda aşkı bulmuş gibi"


Ne yaparsanız yapın, olmayacakmış gibi hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Aldığınız nefesin göğsünüze takıldığı,göz yaşlarınızın içinize aktığını hissettiğiniz, "Eksik bir şey var!" diye çığlık çığlığa bağırmak isteyip de ciğerinize dolan gökyüzü ile nefes nefese sustuğunuz? 

Peki ne sizce eksik olan? Sevgi mi? Belki. Peki şefkat? Neden olmasın değil mi? Kaç tane örnek verebilirsiniz bu eksiklere? Kiminiz tek bir örneğe sığdırır eksikliğini, kiminiz sayfalara sığdıramaz. Herkes, her şey bir yerde eksik değil  midir zaten? Hiç düşündünüz mü belki de eksik değil de fazla bir şey vardır? Mesela özlem.

Hiç bir şeylerin hasretini iliklerinize kadar hissettiğiniz oldu mu? Birini iliklerinize kadar özlediğiniz oldu mu? Peki neyi özlediğinizi bile bilmeden içinizdeki özlem duygusu ile boğuştuğunuz? 

Belki bir sevileni özlediniz. Bir daha asla gelmeyecek olan; yaşamı, ölümünden daha mutlak bir yokluk ile var olan birini özlediniz belki. Yalnızca ölüler mi kaybedilir ya da yalnızca ölüler mi özlenir? Peki ya içimizde ölenler? Nasıl toprak altına gömülene çare yoksa, içimize gömülene de çare yok değil mi? Çok sevdiğiniz birini kaybettiğinizi düşünün. Onu toprağın kollarına bıraktığınızı düşünün. Aslında her zaman birkaç kürek yanınızda, ama artık asla dokunamayacağınız kadar uzakta değil mi? Elinizi uzatsanız dokunabilirsiniz ama ona asla erişemezsiniz değil mi? Yüreğe gömülenler de böyle değil mi? Nasıl ki ölüler toprağa gömülür, yaşamı ölümünden daha mutlak yoklukta olanlar da yüreğe gömülür. Onlar da tıpkı toprağa gömülenler gibi her zaman yürekte olurlar, her zaman dokunacak kadar uzak ama aynı zamanda dokunmayacak kadar yok olurlar.

Yorumlar

  1. "her zaman yürekte olurlar, her zaman dokunacak kadar uzak ama aynı zamanda dokunmayacak kadar yok olurlar."
    Sevginin , özlemin arafı gibi ne kadar acı da olsa gerçek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar acıysa o kadar gerçek, ne kadar gerçekse o kadar acı. İşin özü bir kısır döngü

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Koşar Adım...

Soluklanmak için her durduğumda, kendimi koşarak uzaklaşmaya çalıştığım yerde buluyorum. Neden kaçtığımı da bilmiyorum üstelik. İçimde sürekli bir şeylerden, bir yerlerden kaçma isteği var. Kaçıp nereye gideceğim? Bilmiyorum. İçimde sürekli, daha önce hiç bulunmadığım o yere, daha önce hiç görmediğim o kişiye, daha önce hiç duymadığım o şarkıya bir özlem var. Bu özlemi bastıramıyorum. Yolda giderken, keyifli bir sohbetin ortasındayken, kitap okurken, film izlerken özlemini hissettiğim o şarkının notalarını duyar gibi oluyorum bazen. Hiç bilmediğim o şarkının... İnsan aslında bu kadar yabancı olduğu bir notayı, nasıl bu kadar derinden tanıyabilir? Hiç bilmediği o şehrin her köşe başını, çiçeklerle doldurulmuş pencere pervazlarını nasıl bu kadar adım adım bilebilir? Hiç görmediği o kişiyi, daha önce hiç bulunmadığı o sokaklarda nasıl yaşatabilir? Bilmiyorum. Bu his geçiyor mu? 

Benden Bana

  Yeni yaşıma 4 ay kala on yaş büyüdüm. Attığım her yaşta ise yeni bir şey öğrendim.  Beni kıymetsiz kılan yine benim, öğrendim. Kırgınlığımı, kızgınlığımı hiçbir zaman kıymetli görmedim. Sırf bu yüzden kendi kırgınlığımı hep ben geçirdim. Bir süre sonra da kırgınlığı önemsenmeyen biri haline geldim. Hallederdim ben onlara göre, hep halletmiştim.  Susmak öyle her zaman marifet değilmiş, öğrendim. Bazen sevinci de, öfkeyi de, nefreti de haykırmak gerekiyormuş. Çünkü senin sustuğun her kelime, karşındakinin konuşmasına ekleniyormuş. Senin "Bak bu yanlış!" demediğin her yanlışı, karşıdaki kendi doğrularına ekliyormuş.  Sustuğun her yanlış senden bir hak eksiltiyormuş. Susmak bizim toplumumuzda haklılığın eksilmesiymiş. Susmak, bir sonraki konuşmada kelimelerinin eksilmesiymiş. Susmak anlayışın, sevginin, verilen kıymetin eksilmesiymiş. Seni kıymetli yapan sustukların değil, konuştuklarınmış.  Sustuklarınızın duyulmasını beklediğiniz oldu mu? Susmak, özünde bir beklentiymiş. Nilg

İndirilen Gardlara

Sevgili okur, Ben bugün gardımı indiriyorum. Bugün, kendime zayıf olma, ağlama, üzülme izni veriyorum. Bugün hep tırmandığım o zirveden kendimi aşağıya bırakıyorum. Çünkü fark ettim ki, beni en çok yoran şeyler bunlarmış. Nasıl mı? Fark ettim ki, güçlü olmak zor bir eylem. Dik durmak, hep gülmek zor bir eylem. Ama asıl zor olan, kendini bunlara mecbur hissetmek. Ağlamak zor bir eylem, ama asıl zor olan kendini ağlamamaya zorlamak. Bu yüzden kendime bunlar için izin verdim. Karşılaştığım her zorlukta, başıma gelen her olayda "Sen güçlüsün", "Sen de böyle yaparsan..." tesellileriyle avutuldum, avutulduğumu sandılar. Ama ben bu cümlelerin her biriyle yeniden ağırlaştırdım sırtımdaki yükü. Evet, her şeye rağmen dik durmak, durabilmek çok güzel. Ama yeri geldiğinde eğilmek de çok güzel. Bunu bir ağaca benzetebilirsiniz. Sürekli dik durması için çabaladığınız bir dal, en ufak eğrilikte kırılır. Ama eğilmesine izin verdiğiniz bir ağaç, fırtınada savrulsa da yerini bulur, k