Ana içeriğe atla

Bir İnsanı Sevmekle Başlayacak Her Şey


   Bir sene ara verdikten sonra aklımdakileri nasıl yazıya dökebilirim diye düşünürken  yazıma Yusuf Atılgan'ın şu sözü ile başlamak istedim. "Acelem yok benim, biliyorsun. Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim." Bazen yıllar öncesinde yaşamış bir insan nasıl da içimizi bilebiliyor değil mi? Çoğu zaman yanımızdakiler çırpınışlarımızı anlayamıyorken üstelik. Diyebilir miyiz ki bu yüzden "Edebiyat insan ruhunun gökyüzüne açtığı bir penceredir."
  Yazıma bu cümle ile başlamak istedim çünkü bunca şey yaşadığım bana göre kaç bin yıl gelen hayatımda, bir şeylerin üstesinden her seferinde sevgi ile geldim. Bir şairi, şiiri sevdim, arındı zihnim. Yağmuru sevdim, üzerime yağan her damlada kendi içimde dindim. Yanan bir binayı söndürür gibi söndürdü içimi bu sevgim. Bir kitabı sevdim Oğuz Atay  mahçupluğuyla doldu içim. Dilimde "Şuan sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim." cümlesiyle on bin kitap okumuş olmayı diledim. Sonra bilmediğim yerlerde, bilmediğim sokaklarda kaybolmayı sevdim. Kendi içimde kaybolmanın verdi bitiklik hissinin aksine içimde yarattığı her yeni bir adımla kendimi bulmaya daha çok yaklaştığım düşüncesiyle. Sonra bir insanı sevdim; anne, kardeş, dost, efuli sıfatlarından herhangi biriyle. İnsanın kendini yarım sıfatıyla nitelendirmesini sevmem ama "Ben bir yarım aydım, seninle tamamlandım." cümlesinin aydınlığıyla. Işıklarımızı karıştırırcasına. İlk dizim kanadığında o sıfatlardan birine koştum mesela, "Öpeyim de geçsin." Cümlesinin ütopik sıcaklığıyla. İlk hayal kırıklığımda o sıfatlara sarıldım, ruha da pansuman yapılabilirmiş edasıyla.
  Sevgi her şeyi düzeltir diyemiyorum, ama sevgi her şeyin üstesinden gelebilir. Yorgun argın eve döndüğünüzde cebizinde anahtarınız olmasına rağmen kapıyı annenizin açmasının verdiği huzur gibi. İçinizdeki karmaşadan kendi sesinizi bile duyamıyorken, telefona sarılıp aradığınız dostunuz gibi. Deniz misali içinizde barındırdığınız her şeye rağmen masmavi durur gibi. Çatlayan betonda yeşeren papatya gibi arkadaşlar.
  Unutmayın "Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Koşar Adım...

Soluklanmak için her durduğumda, kendimi koşarak uzaklaşmaya çalıştığım yerde buluyorum. Neden kaçtığımı da bilmiyorum üstelik. İçimde sürekli bir şeylerden, bir yerlerden kaçma isteği var. Kaçıp nereye gideceğim? Bilmiyorum. İçimde sürekli, daha önce hiç bulunmadığım o yere, daha önce hiç görmediğim o kişiye, daha önce hiç duymadığım o şarkıya bir özlem var. Bu özlemi bastıramıyorum. Yolda giderken, keyifli bir sohbetin ortasındayken, kitap okurken, film izlerken özlemini hissettiğim o şarkının notalarını duyar gibi oluyorum bazen. Hiç bilmediğim o şarkının... İnsan aslında bu kadar yabancı olduğu bir notayı, nasıl bu kadar derinden tanıyabilir? Hiç bilmediği o şehrin her köşe başını, çiçeklerle doldurulmuş pencere pervazlarını nasıl bu kadar adım adım bilebilir? Hiç görmediği o kişiyi, daha önce hiç bulunmadığı o sokaklarda nasıl yaşatabilir? Bilmiyorum. Bu his geçiyor mu? 

Mesele güzel sevmek

Gerçekten seveni de, sevginin kıymetini bileni de yüz metre öteden tanıyorsunuz. Gözlerindeki yorgunluktan, yorgunluğa rağmen var olan ışıltıdan tanıyorsunuz. O gözlerin nice hüzün yağmurları ile ıslanmalarına rağmen ışığını kaybetmemelerinden anlıyorsunuz. Seven insan, karşısındaki hangi sıfat ile vücut bulmuş olursa olsun belli ediyor kendini. Dostunu dinliyor mesela. Sesini değil, sessizliğini dinliyor. Biliyor musunuz? Suskunluk bazen kelimelerden daha çok şey ifade eder. Ve biliyor musunuz? Ben dertlerini susa susa bağıran çok insan gördüm. Karşılarında hep ifadeyi kelimeler ile sınırlı görenler vardı. İnsanlar artık birbirlerinin suskunluğundan anlamıyorlar mı dersiniz? Yoksa sevmeyi, sevginin kıymetini bilmedikleri için mi bu haldeler? Seven insan, sevgiye, sevginin büründüğü sıfata kıymet veriyor bir kere. Sevginin basit bir olgu olmadığını, beraberinde bazı duyguların barınmasına imkan vermediğini, aksi durumda içerisindeki bütün güzellikleri öldürdüğünü biliyor. Mesela sevgi

İndirilen Gardlara

Sevgili okur, Ben bugün gardımı indiriyorum. Bugün, kendime zayıf olma, ağlama, üzülme izni veriyorum. Bugün hep tırmandığım o zirveden kendimi aşağıya bırakıyorum. Çünkü fark ettim ki, beni en çok yoran şeyler bunlarmış. Nasıl mı? Fark ettim ki, güçlü olmak zor bir eylem. Dik durmak, hep gülmek zor bir eylem. Ama asıl zor olan, kendini bunlara mecbur hissetmek. Ağlamak zor bir eylem, ama asıl zor olan kendini ağlamamaya zorlamak. Bu yüzden kendime bunlar için izin verdim. Karşılaştığım her zorlukta, başıma gelen her olayda "Sen güçlüsün", "Sen de böyle yaparsan..." tesellileriyle avutuldum, avutulduğumu sandılar. Ama ben bu cümlelerin her biriyle yeniden ağırlaştırdım sırtımdaki yükü. Evet, her şeye rağmen dik durmak, durabilmek çok güzel. Ama yeri geldiğinde eğilmek de çok güzel. Bunu bir ağaca benzetebilirsiniz. Sürekli dik durması için çabaladığınız bir dal, en ufak eğrilikte kırılır. Ama eğilmesine izin verdiğiniz bir ağaç, fırtınada savrulsa da yerini bulur, k