Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gönlümü Nasıl Köle Ettin Bunca Kusura?

Bu yazıma, son zamanlarda gördüğüm ve adeta içime işleyen bir cümle ile başlamak istiyorum.  "Gönlümü nasıl köle ettin bunca kusura?" işte içime işleyen, her okuduğumda farklı duygular uyandıran o cümle... Sahi sevgi neydi? Nasıl bizi bunca kusura köle edebiliyordu? Günlerdir bunun üzerine düşünüyor, kafa yoruyorum. Hangi kuvvet bizi bunca kırgınlığa, bunca kızgınlığa, bunca hayal kırıklığına rağmen bir bakışa, bir gülüşe, bir duruşa köle edebiliyordu böyle?  Hani o dağ gibi dik duruşlarımız, nasıl tek bir anıyla yerle bir olabiliyordu? O ardı arkası kesilmeyen gülüşlerimizi, bir başka gülüşün hasreti nasıl perdeleyebiliyordu? Peki o en çorak iklimi andıran gözlerimiz, nasıl tek bir kirpiğin okunun cana batması* ile sele karışabiliyordu?  Sevgisiz büyüyen, sevgisiz büyütülen insanların çevresindekilere yaydıkları öfkenin, nefretin zirvesinde olduğum bir dönemden düşüyorum bu notları. Gönlünüzü bin kusura köle etmek pahasına sevin. Bazen anlamlandıramadığımız şeylerin bize ver

Pencere pervazındaki çiçeklere

"İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz." demiş Ahmet Hamdi Tanpınar.  Yazılarıma verdiğim uzun bir aradan sonra bu cümle ile açılışını yapmak istedim iş döküşümün. İç döküşüm diyorum tabi, siz ne sandınız? Hangi şair, hangi yazar içinden taşmayanları kaleme alabilmiş? Bir kelime için, bizler için önemsiz olan, gelişi güzel sarf ettiğimiz, karşımızda nasıl izler bırakacağını düşünmediğimiz tek bir kelime için 25 yıl beklemiş Yahya Kemal.  Tek bir kitaba onca yılı nasıl sığdırdığını bilemediğim Ahmed Arif, içindekileri dökmek için 16 yıl beklemiş, 1 kelime için 16 yıl... Oysa biz öyle miyiz? Sürekli konuşuyoruz. Bitmeyen cümlelerimize karşılık hiç olmayan düşüncelerimiz var. Sürekli birilerine bir şeyler anlatıyoruz, sürekli yeni kelimeler sarf ediyoruz çevreye, bir şeylere. Sarf ettiğimiz kelimeler nereye saplanıyor peki? Ahmed Arif gibi bir kitaba koca ömrün acılarını, işkencesini, göz yaşını sığdıramadık