Ana içeriğe atla

Ey Aşk Sen Nelere Şiirsin!


Bu yazıma bir Sabahattin Ali sözü ile başlamak istiyorum. 
"Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş."
Yalnızca 41 yıl süren, sayıca küçük bu kadar yıla nasıl bu kadar güzel eser sığdırdı diye düşünmekten alıkoyamıyor insan kendini. Sonra bir sözü denk geliyor bir kitapta, tekrar tekrar okuyor ona rağmen hazmedemiyor insan. İşte o zaman anlıyor ki, yaş denilen sayının büyüklüğü önemli değil, önemli olan yüreğin büyüklüğü. Yani o kadar büyük bir Yüreğe sahipmiş ki Sabahattin Ali, içine sığmamış kağıtlara taşmış sözleri.

"Seni seviyorum" demekten aciz hale geldiğimiz bu yüzyılda, böyle sözleri görünce içimde bir şeylerin kopup kitabın o sayfasına konduğunu hissediyorum. Bir şeyler kopsun, hem de konsun ki bu yüzyılın soğukluğuna karşı biraz olsun içimi ısıtabileyim istiyorum. Daha önce "Edebiyat insan ruhunun gökyüzüne açtığı bir penceredir." demiştim. İstiyorum ki gökyüzüne daha geniş bir pencereden bakabileyim.

Ruhumun sıkıldığı, ne kendi içime ne de evrene sığabildiğim zamanlarda istiyorum ki bir adamın yüreğine sığabildiğim gibi bir şairin/yazarın tek bir cümlesine de sığabileyim. Kitap okurken nasıl aktığını anlamadığım zaman gibi aksın içimden sıkıntılarım. Sabahattin Ali'nin bahsettiği, hayata bağlandığımdan çok daha kuvvetli bağlarla bağlandığım o adama, içimi bir şair zarifliği ile dökebileyim. "Sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." diyen Oğuz Atay mahcubiyeti ile devam ettireyim cümlemi, "Yine de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek. Seni tanıdığıma çok sevindim, kendi çapımda." diyebileyim. Mahcup hissedebileyim her şeyden önce, çağın soğukluğuna inat mahcubiyetin sıcaklığını hissedebileyim içimde. 

"Kaburgamın altın parçası." diyen bir insanın bu evrenden geçtiğini düşünerek, kurduğum cümlelerin sıradanlığından utanabileyim mesela. Bileyim ki, iki sevgi aynı değil. Eğer kullanıyorsam sıradan cümleleri, eğer içimden taşanlar dilimden dökülmüyor ise dışarı, eğer kendi içimde farklı betimlemeler ile nitelendirmiyorsam aşkı, sevgimin sadeliğinden de utanabileyim.

Eğer batmıyorsa kirpiklerin oku canıma, eğer delmiyorsa bakışları ruhumu, eğer parmak uçlarımdaki tenini yüreğimde hissedemiyorsam diyeyim ki kendime, sen hak etmiyorsun damarlarına işleyen şiiri.

Diyorum ki, şair iyi ki var, şiir iyi ki var. Ama hepsinden önce sevgi iyi ki var, aşk iyi ki var! Şairi şair yapan da, yazdığını şiir yapan da bu aşk değil mi? Bir kadına aşkı, bir ülkeye aşkı, ya da yalnızca yazmaya aşkı değil mi yazarı da yazar yapan? Aşk iyi ki var!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"En güzel sevenler, en güzel yara alanlardır."

 Yıllardır hep "En güzel sevenler, en güzel yara alanlardır." diye düşünürüm. En güzel düşünenler, en güzel gülenler, en güzel direnenler.  En güzel seviyorlar, çünkü sevgisizliğin ne demek olduğunu biliyorlar. İsimleri hiçbir şiirde yer almamış, uğurlarına hiçbir şarkıda göz yaşı akmamış onların. Güzel seviyorlar, çünkü sevildiklerinden hiçbir zaman emin olamamışlar. Bu sebeple emin oldukları tek şeye, kendi sevgilerine tutunuyorlar. En güzel düşünüyorlar, en derin düşünüyorlar çünkü onlar için göz önünde olanlar dahil daha önce kimse tarafından düşünülmemiş. Onlar, gülün dikenlerini sevmişler, dikende mana aramışlar. Ancak kimse onların açtıkları gülü görmemiş, bir uçurum kenarında, kimsenin geçmediği bir kuytuda, kendi güzelliklerini kendileri çürütmüşler. Belki de zamanla onları görmeyen gözlerden uzaklaşmayı öğrenmişler. Olamaz mı? En güzel gülüyorlar çünkü, içlerinde hüzün sel olmuşken gözlerinden bir damla yaş akmadı diye kimselere acısını gösterememişler. Belki gülüşl...

Eksik Bir Şey Mi Var?

 "Eksik bir şey mi var hayatımda Gözlerim neden sık sık dalıyor Eksik bir şey mi var hayatımda Gökyüzü bazen ciğerime doluyor Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam Atsan atılmaz, satsan satamam Eksik bir şey mi var, anlayamam Bak çayım sigaram, her şeyim tamam Kalksam duraktan dolmuş gibi Arka koltukta unutulmuş gibi Terliklerimle, gelsem sana Sonunda aşkı bulmuş gibi" Ne yaparsanız yapın, olmayacakmış gibi hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Aldığınız nefesin göğsünüze takıldığı,göz yaşlarınızın içinize aktığını hissettiğiniz, "Eksik bir şey var!" diye çığlık çığlığa bağırmak isteyip de ciğerinize dolan gökyüzü ile nefes nefese sustuğunuz?  Peki ne sizce eksik olan? Sevgi mi? Belki. Peki şefkat? Neden olmasın değil mi? Kaç tane örnek verebilirsiniz bu eksiklere? Kiminiz tek bir örneğe sığdırır eksikliğini, kiminiz sayfalara sığdıramaz. Herkes, her şey bir yerde eksik değil  midir zaten? Hiç düşündünüz mü belki de eksik değil de fazla bir şey vardır? Mesela özlem. Hiç b...

İndirilen Gardlara

Sevgili okur, Ben bugün gardımı indiriyorum. Bugün, kendime zayıf olma, ağlama, üzülme izni veriyorum. Bugün hep tırmandığım o zirveden kendimi aşağıya bırakıyorum. Çünkü fark ettim ki, beni en çok yoran şeyler bunlarmış. Nasıl mı? Fark ettim ki, güçlü olmak zor bir eylem. Dik durmak, hep gülmek zor bir eylem. Ama asıl zor olan, kendini bunlara mecbur hissetmek. Ağlamak zor bir eylem, ama asıl zor olan kendini ağlamamaya zorlamak. Bu yüzden kendime bunlar için izin verdim. Karşılaştığım her zorlukta, başıma gelen her olayda "Sen güçlüsün", "Sen de böyle yaparsan..." tesellileriyle avutuldum, avutulduğumu sandılar. Ama ben bu cümlelerin her biriyle yeniden ağırlaştırdım sırtımdaki yükü. Evet, her şeye rağmen dik durmak, durabilmek çok güzel. Ama yeri geldiğinde eğilmek de çok güzel. Bunu bir ağaca benzetebilirsiniz. Sürekli dik durması için çabaladığınız bir dal, en ufak eğrilikte kırılır. Ama eğilmesine izin verdiğiniz bir ağaç, fırtınada savrulsa da yerini bulur, k...