Ana içeriğe atla

Gönlümü Nasıl Köle Ettin Bunca Kusura?



Bu yazıma, son zamanlarda gördüğüm ve adeta içime işleyen bir cümle ile başlamak istiyorum. 
"Gönlümü nasıl köle ettin bunca kusura?" işte içime işleyen, her okuduğumda farklı duygular uyandıran o cümle...
Sahi sevgi neydi? Nasıl bizi bunca kusura köle edebiliyordu? Günlerdir bunun üzerine düşünüyor, kafa yoruyorum. Hangi kuvvet bizi bunca kırgınlığa, bunca kızgınlığa, bunca hayal kırıklığına rağmen bir bakışa, bir gülüşe, bir duruşa köle edebiliyordu böyle? 
Hani o dağ gibi dik duruşlarımız, nasıl tek bir anıyla yerle bir olabiliyordu? O ardı arkası kesilmeyen gülüşlerimizi, bir başka gülüşün hasreti nasıl perdeleyebiliyordu? Peki o en çorak iklimi andıran gözlerimiz, nasıl tek bir kirpiğin okunun cana batması* ile sele karışabiliyordu? 

Sevgisiz büyüyen, sevgisiz büyütülen insanların çevresindekilere yaydıkları öfkenin, nefretin zirvesinde olduğum bir dönemden düşüyorum bu notları. Gönlünüzü bin kusura köle etmek pahasına sevin. Bazen anlamlandıramadığımız şeylerin bize verdiği destekle tutunuruz hayata. Yerle bir olan duruşlarınızı, bir gün dağ gibi dik durabilmek umuduyla sevin. Perdelenen gülüşlerinizin ardından, aydınlığı ile gözlerinizi kamaştıracak ışığı beklercesine sevin. Çöl ortasında bile çiçek açmayı ihmal etmeyen kaktüsler, bir kirpiğin acısına umut olsun; yeter ki sevin. 
Son olarak; Nazım Hikmet'in "Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?" sözünü sevginize mesken bilin, aydınlığa çıkmak için sevin. 
Sevgiyle kalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Koşar Adım...

Soluklanmak için her durduğumda, kendimi koşarak uzaklaşmaya çalıştığım yerde buluyorum. Neden kaçtığımı da bilmiyorum üstelik. İçimde sürekli bir şeylerden, bir yerlerden kaçma isteği var. Kaçıp nereye gideceğim? Bilmiyorum. İçimde sürekli, daha önce hiç bulunmadığım o yere, daha önce hiç görmediğim o kişiye, daha önce hiç duymadığım o şarkıya bir özlem var. Bu özlemi bastıramıyorum. Yolda giderken, keyifli bir sohbetin ortasındayken, kitap okurken, film izlerken özlemini hissettiğim o şarkının notalarını duyar gibi oluyorum bazen. Hiç bilmediğim o şarkının... İnsan aslında bu kadar yabancı olduğu bir notayı, nasıl bu kadar derinden tanıyabilir? Hiç bilmediği o şehrin her köşe başını, çiçeklerle doldurulmuş pencere pervazlarını nasıl bu kadar adım adım bilebilir? Hiç görmediği o kişiyi, daha önce hiç bulunmadığı o sokaklarda nasıl yaşatabilir? Bilmiyorum. Bu his geçiyor mu? 

Benden Bana

  Yeni yaşıma 4 ay kala on yaş büyüdüm. Attığım her yaşta ise yeni bir şey öğrendim.  Beni kıymetsiz kılan yine benim, öğrendim. Kırgınlığımı, kızgınlığımı hiçbir zaman kıymetli görmedim. Sırf bu yüzden kendi kırgınlığımı hep ben geçirdim. Bir süre sonra da kırgınlığı önemsenmeyen biri haline geldim. Hallederdim ben onlara göre, hep halletmiştim.  Susmak öyle her zaman marifet değilmiş, öğrendim. Bazen sevinci de, öfkeyi de, nefreti de haykırmak gerekiyormuş. Çünkü senin sustuğun her kelime, karşındakinin konuşmasına ekleniyormuş. Senin "Bak bu yanlış!" demediğin her yanlışı, karşıdaki kendi doğrularına ekliyormuş.  Sustuğun her yanlış senden bir hak eksiltiyormuş. Susmak bizim toplumumuzda haklılığın eksilmesiymiş. Susmak, bir sonraki konuşmada kelimelerinin eksilmesiymiş. Susmak anlayışın, sevginin, verilen kıymetin eksilmesiymiş. Seni kıymetli yapan sustukların değil, konuştuklarınmış.  Sustuklarınızın duyulmasını beklediğiniz oldu mu? Susmak, özünde bir beklentiymiş. Nilg

Eksik Bir Şey Mi Var?

 "Eksik bir şey mi var hayatımda Gözlerim neden sık sık dalıyor Eksik bir şey mi var hayatımda Gökyüzü bazen ciğerime doluyor Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam Atsan atılmaz, satsan satamam Eksik bir şey mi var, anlayamam Bak çayım sigaram, her şeyim tamam Kalksam duraktan dolmuş gibi Arka koltukta unutulmuş gibi Terliklerimle, gelsem sana Sonunda aşkı bulmuş gibi" Ne yaparsanız yapın, olmayacakmış gibi hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Aldığınız nefesin göğsünüze takıldığı,göz yaşlarınızın içinize aktığını hissettiğiniz, "Eksik bir şey var!" diye çığlık çığlığa bağırmak isteyip de ciğerinize dolan gökyüzü ile nefes nefese sustuğunuz?  Peki ne sizce eksik olan? Sevgi mi? Belki. Peki şefkat? Neden olmasın değil mi? Kaç tane örnek verebilirsiniz bu eksiklere? Kiminiz tek bir örneğe sığdırır eksikliğini, kiminiz sayfalara sığdıramaz. Herkes, her şey bir yerde eksik değil  midir zaten? Hiç düşündünüz mü belki de eksik değil de fazla bir şey vardır? Mesela özlem. Hiç b