Siz, bir eşyayı sever gibi seviyorsunuz insanları. Bir eşyaya dokunur gibi dokunuyorsunuz onlara. Birini sevdiğiniz zaman, ona sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz. Ya da sürekli kendinizi birilerine ait hissediyorsunuz. Bu yüzden evlilikten, ilişkiden kaçmalarınız. Birini hayatınıza aldınız diye onun bağımsız bir hayatı olduğunu hiçe sayıyorsunuz. Attığınız her adım, iz bıraktığınız her düşünce ortak olsun istiyorsunuz. Onun da fikirleri, hayalleri olduğunu unutuyorsunuz. Hatta çoğu zaman farklılıkların insanı güzelleştirdiğini de unutuyorsunuz.
Sürekli oyunlarınız var kendi kafanızda kurduğunuz. Birine oyunsuz, plansız yaklaşamıyorsunuz. Birine kendinizi koşulsuz açamıyorsunuz. Hem kendi içinizde bazı şeyleri de aşamıyorsunuz. Mesela size göre ilişki bir iktidar mücadelesi. Bir ilişkiyi, sevmek ve sevilmek için değil de, o ilişkiyi yöneten kişi olmak için yaşıyorsunuz. Karşınızdakini bir eşya, olarak düşünüyor, ona müdahale etmeyi kendinizde hak görüyorsunuz.
El ele yürümek gibi arzularınız yok mesela. El ele yürümeyi fiziksel bir eylem olarak görüyorsunuz. Birbirinizin ruhlarınıza tutunarak da yürüyebileceğinizden bi'habersiniz. Yani bir ilişkinin oyun, strateji, iktidar mücadelesi olmadan da yürüyebilmesi sizin için imkansız. Sahi bir ömrü içinizi tam anlamıyla açamadığınız insanlara nasıl adayabiliyorsunuz? Mesela ağzınızdan çıkanı değil de yüreğinizde kalanı duyacak insanlara karşı hiç mi bir arzu oluşmuyor içinizde?
Sizin gibi çok, bu yüzden yalnız kalmıyor elleriniz de yüreğiniz de. Bizse bizim gibi olan 3-5 kişiyi ararken ömrümüzü tüketiyoruz.
eşyaya dokunur gibi değil yüreğine dokunur gibi sevebilmek sanırım olmayacak olanı istiyoruz umarım daha sık yazarsın :)
YanıtlaSil