...
Ben emek verilen her şeyin güzelleştiğine, sonrasında da emek vereni güzelleştirdiğine inanıyorum. Küçük Prens kitabını okuduysanız, orada "Gülünü senin için önemli kılan ona harcadığın zamandır." cümlesinin geçtiğini mutlaka fark etmişsinizdir. Ben de tam olarak bir şeyin önemli kılan tek unsurun, o şeye harcanılan emek ve zaman olduğunu düşünüyorum. Buradan yola çıkarak şunları söylemek istiyorum.
Bir çiçeğiniz olsun. Ama öyle hazır aldığınız, birkaç günde bir su vererek emek harcadığınızı düşündüğünüz bir çiçek değil. Yani insanların birbirini sevdiği gibi seveceğiniz bir çiçek değil. Tohumundan dallarına her anına şahit olduğunuz, suladığınız, toprağını değiştirdiğiniz ve sohbet ettiğiniz bir çiçek. Çiçeğe öyle emek verin ki, önce siz çiçeği güzelleştirin sona o sizi güzelleştirsin. Açtığı her çiçekle, ya verdiği her meyve ile içinizde umudunuzu yeşertsin.
Bir dostunuz olsun. Tamam, dostluk da samimiyet de zamanla ölçülen kavramlar değiller. Zaten emek de yıllar alması gereken bir unsur değil ki? Bazen bir insanın yıllarca size veremediği emeği, duyguyu başak bir insan tek bir sözüyle de verebilir değil mi? Öyle bir dostluk kurun ki her sevincinizde, her üzüntünüzde ilk olarak birbirinize koşun. Birbirinize koşamadığınız, kendi içinizden çıkamadığınız zamanlarda bile yüreğinize birinin dokunduğunu bilin.
Bir kitabınız olsun. Siz bir kitaba emek vermiş olmak için o kitabı kendiniz yazmış olmak zorunda değilsiniz ki? Okuyarak, kitabı yaşarak da o kitaba emek vermiş olabilirsiniz. Örneğin içiniz her daraldığında o kitaptan bir cümle rahatlatabilsin içinizi. Kitapla dost olun, her seferinde yeniden okuyabilin, sıkılmayın. Mesela siz de Sabahattin Ali gibi "Zaten yalnızlığımın sebebi kitaptaki kahramanları semtimde bulamayışım değil miydi?" diyerek sarılın kitabınıza, o kitap var oldukça da yalnız olmayacağınızı bilin.
Bir sevdiğiniz olsun. Kızgınken de, kırgınken de sevin. Bir insan en çok kızgınken belli edermiş kendisini. Siz kendinizi, sevginizle belli edin. Bir bütün olarak sevin onu, karakterini, hareketlerini, sözlerini bir bütün olarak sevin. Hatalarına kızın, yeri geldiği zaman gitmeyi de, hatalarına rağmen sevmeyi de bilin. Gönül almaktan, çaba göstermekten korkmayın. En büyük hatanın, sevgisizlik olduğunu bilin ve sevgisizliğinizi bir marifet olarak göstermeyin. Tıpkı sevginizin bir lütuf olmadığını bilmeniz gerektiği gibi, bunu da bilin. Oyunsuz, şüphesiz, sade bir sevgi olsun içinizde. Gülmek mi istiyorsunuz? Yanında gülün. Ağlamak mı istiyorsunuz? Yanında ağlayabilin. Sürekli sınırlamaların, stratejilerin olduğu sevgilerle gönlünüzü yormayın. Bir sevgiyi güzelleştiren en önemli şey, sadeliğidir. Bunu da unutmayın.
Bir şarkınız olsun. O şarkıyı öyle bir benimseyin ki, çevrenizdeki herkes o şarkıyı dinlediğinde sizi hatırlasın. Şarkı sizinle özdeşleşsin. Ancak öyle bir şarkı olsun ki, dinleyenlere sizden sırlar versin. Yalnızca o derinliği kavrayabilen insanlar anlasın şarkınızın kulağa hoş gelen ezgilerden ibaret olmadığını.
Bir yeriniz olsun. Size ait olmak zorunda değil, içerisinde size dair bir şeyler barındırsın yeter. Canınız her sıkkın olduğunda oraya gidin. Kendinizi arınmış hissedin oraya gidince. İmkansızları mümkün kılmışsınız gibi düşünün, öyle hissettin orada kaldıkça.
Her şeyden önce şunu bilin, insanların mutlu olması onların düşündüğü kadar zor değil asla. Bir şarkıyla da, bir kitapla da, bir çiçekle de mutlu olabilirsiniz. Sadece emek vermenin güzelliğinin farkına varın. Unutmayın, isterseniz çevrenizdeki en sıradan olayı bile özel kılabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder